P.D. OUSPENSKY “ŞUUR” Gerçeğin Araştırılması

Share

http://www.dunyaana.com/images/fy9.jpgGİRİŞ

P.D. Ouspensky’nin Tertium Organum ( ilk kez 1912’de Rusya’da basıldı, daha sonra 1920’de İngilizceye çevrilerek İngiltere’de basıldı, o tarihten sonra da defalarca yeni basımları yapıldı) adlı eseri ile başlayıp, kısa çalışmalarını bir araya getirdiği bu yeni kitabına gelinceye dek basımı yapılan herhangi bir yazılı eserini yorumlayabilmek için; bizzat kendisinin de, Gerçeğe ulaşmanın ana metodu olarak yazılı anlatıma fazlaca bir inancı olmadığını hatırlamak yerinde olacaktır. Ancak ( kendi çevresindeki grup üyelerinin, kendi aralarında Ouspensky’ye hitap ettikleri gibi) “ O”, bilgelik yolunu ya da bilgiye ulaşma arzusunu küçümseyen bir tutuma da sahip değildi.

Doymak bilmeyen ve hem de ince nüansları fark edebilen bir okuyucu olarak, Turgenev’i ilk okuduğunda altı yaşındaydı. Böyle genç bir yaş için olağan dışı sayılabilecek bir yeteneğin açık bir göstergesidir bu. On iki yaşına kadar doğal bilimler ve psikoloji üzerine eline geçen tüm yayınları büyük bir açlıkla okuyup bitirmişti bile. On altı yaşına geldiğinde ise kendi ifadesiyle, artık yasal kariyer sıfatları edinmeme, ama geleneksel çalışma sahalarının dışında ve ötesindeki bilgi alanları üzerinde yoğunlaşma kararı almıştı. “ Papazların dini öldürdüğü gibi, profesörlerin de bilimi öldürdüğünü” söylemişti bir kez. Yerleşik bilimlerin hiç birinin kesinlikle var olan diğer boyutları keşfedecek kadar ileri gidemediklerini, kendi deyimiyle “ boş bir duvara” takılıp kaldıklarını hissediyordu.

Ouspensky’nin bilgiyi iletmenin bir yolu olarak yazıya bağımlı olmadaki bu sonradan oluşan isteksizliği, her ikisi de öğrettiği sisteme aykırı düşmeyen iki ana nedene bağlanmıştır. Birincisi, bir okul ya da grup çevresi ile ve bu ortamların içinde temellenen bir öğreti yoluyla kişinin kendi öz gelişimi üzerinde çalışmasının önemlidir. Ouspensky’nin felsefesi; insanın, adeta bir rüyadaymışçasına, mekanik bir biçimde kendi varlığını hareket ettiren bir makine olduğu ve tüm potansiyel kaynağının musluklarını açabilmek ve herhangi bir zamanda varlığının tam anlamıyla farkında olabilmek için disipline edilmiş bir çaba sayesinde, “ kendini hatırlama” hamlesi gerçekleştirerek uyanmak zorunda olduğu görüşüne dayanıyordu. Kendini hatırlama, bir okulun da yardımıyla, belli bir sırada birbirini izleyen bir seri aşamayı gerektiren zor bir süreçti; bu süreci başarıyla tamamlamanın ödülü ise, kendi üzerinde çalışma, kendi kendini kontrol ve negatif heyecanların dönüşümü yoluyla hedeflenen bir “ tam şuurluluk hali”ydi. Bu hal; derin “ uykusundan uyanma” çabasından kurtulan insanın, varlığının sıradan ve gelişmemiş seviyelerinin asla farkında olamayacağı daha yüksek bir realiteyi ( ezoterik bilgi) görebildiği tam bir uyanıklık haliydi. Tüm bunların anahtarı, elbette ki, bilginin ve varlığın tekamülü-nün, ancak doğru bir anlamayla birlikte ilerleme kaydedebileceği prensibine dayanan bir okul çalışmasıydı. Diğer pek çok sistemin aksine, Ouspensky’nin öğretisi, birey için salt tefekkür ( contemplation) yoluyla başarılı olamıyor, ya da salt entelektüel yeteneğin egzersiz edilmesi yoluyla anlaşılamıyordu. İşte bu yüzdendir ki Ouspensky, tüm yaşamı boyunca “ sistemin herhangi bir kitaptan öğrenilemeyeceğini” vurguladı.

Mucizenin Araştırılması adlı kitabın Bilinmeyen Bir öğretinin Parçaları ( In Search of the Miraculous: Fragments of an Unknown Teaching) (*) adlı bölümleri Ouspensky’nin Londra gruplarının daha eski üyelerine zaman zaman sesli olarak okunuyordu; ancak yine de bu yazılar orada hem bir tartışma ortamı yaratabilme açısından hem de özgün Rus grubunun düzeyini ve çalışmalarının yoğunluğunu gösterme amacıyla kullanılıyordu. Bu yüzden Ouspensky’nin tüm kitapları, sistemin nasıl çalıştığının bir sunuşu olarak algılanmalı, bu çalışmayı üstlenen “ rehber kitaplar” olarak görülmemelidirler.

Ouspensky’nin bir öğretim aracı olarak kitabın değerinden kuşku duymasının ikinci temel nedeni ise, kendisinin, sözün gücüne fazlasıyla saygı duymasıdır. Devrim öncesi Rusya’sında sivrilmiş bir gazeteci olarak Ouspensky, yaşamını sözleriyle kazanıyordu, ama yine de sözlerin hem etki güçlerinin hem de kolayca kontrolden çıkabilme özelliklerinin farkındaydı. Bir kağıt üzerinde güzel bir biçimde dizilmiş sözcükler sıradan bir konuşmanın başaramayacağı bir biçimde düşünceyi iletebilirdi; ama öte yandan kusurlu yazılmış bir cümle, kendi içindeki belirsizlik yüzünden mesajını iletmekten çok, çarpıtılabilirdi. Ouspensky, doğru şartlarda doğru sözcük kullanımının öneminin öylesine farkındaydı ki, herhangi bir metni ilk yazıldığı yıldan itibaren tekrar ele alıp defalarca gözden geçirirdi. Bunun tipik bir örneği 1905’de yazılan, ama 1915’e kadar yayımlanmayan romanı Ivan Osokin’in Garip Yaşamı’dır. Kendisi, en çok bilinen eserlerinden Mucizenin Araştırılması isimli kitabının Bilinmeyen Bir Öğretinin Parçaları adlı bölümleri de dahil olmak üzere birkaç kitabını asla yayıma uygun bulmamıştı.

1925’te müsveddesi hazır olan Mucizenin Araştırılması, Ouspensky’nin Londra gruplarına sesli olarak 1930’larda okunmuş, pek çok revizyondan geçmiş ve ölüm yılı olan 1947’de hala yayımlanmamıştı.
……………………………………..
(*) Bu kitabın genişletilmiş Türkçesi,  “ İnsanın Gerçeği - Kendini Bilmek” adıyla Ruh ve Madde Yayınları tarafından yayınlanmıştır.
                                                                           
Ouspensky’yi iyi tanıyan ve toplantılarına pek çok kez katılan insanlar; onun, belirli bir durumu tanımlamak için doğru sözcüklerin seçimini ne kadar önemsediğini, dini ya da felsefi dile girmeyi reddettiğini ve içinde bulunduğu şartlardan çıkarılan hiçbir ifadenin anlamlı olamayacağının farkında olduğunu bilir ve hatırlarlardı. Eski öğrencilerinden birinin şöyle bir yorumu olmuştu: “ Eğer biri ‘Bay Ouspensky geçen hafta demişti ki…’ diye cümlesine başlarsa soruyu sonuna kadar dinler ve sonra ‘fakat bunu neyle ilişkili olarak söylemiştim? diye sorardı.” Ayrıca bu öğrenciler, onun, yayımlanan sözlerin müthiş etkisine olan saygısını da hatırlarlar- yani, bir kitaba hapsedilen bir felsefenin, devamlı tetkik edilmesi ve tek rehber addedilmesi sebebiyle Medler’in ve İranlıların kanunları kadar ölü bir şekil olarak oraya adeta bir mezar gibi gömülmesi ihtimali… Ouspensky’nin bir kitap yayımlama riskini fark etmesi ve kendi eserini iki karton kapak arasında görmeye karar vermekte çekinceli davranması, buradan ileri gelir.

Ouspensky, yazılı anlatımın olduğu kadar sözlü anlatımın da bir ustasıydı. Kendisi her şeyden önce bir öğretmendi ve bu küçük kitapta beş ana başlıkta toplanan çalışma; çalışma odasında yapayalnız yazan bir adamın değil, yavaş yavaş kavranabilen ve dinleyicilerinin yerinde soruları ve yürekten gelen öğrenme istekleri sayesinde doğru olarak anlaşılabilen bir görüşler sistemini anlatan bir öğretmenin ürünüdür. Ouspensky tam yirmi altı yıl (1921-1947) sisteminin bünyesinde çalışmak isteyen ve önce konuya temel oluşturan bir konferans dinleyip, daha sonra da dikkatli ve yerinde sorular sorarak, konunun anlamını netleştirip açıklığa kavuşturan kişilerin katıldığı toplantılara başkanlık etti                                     ( Ouspensky tarafından talep edilen öz disiplinin çok önemli bir şartı, doğru sorular hazırlayabilmekti). Gruptan bir üyenin de dediği gibi:

“ Dersler, 3 aylık bir süre içinde 60-70 kişilik bir grup oluşturan kişilere haftada bir kez Ouspensky’nin adına okunuyordu. Toplantılar iki saat sürüyordu; her toplantıda bir dersin yarısı okunuyor, daha sonra Ouspensky’nin kendisinin cevaplayacağı sorular sorulması isteniyordu…”

Ouspensky’nin stenoyla yazılmış toplantı metinleri muhafaza edilerek bunların özü ölümünden sonra uzun bir derleme haline getirilmiş ve 1957’de Dördüncü Yol adıyla yayımlanmıştı. Bu kitapta çalışılacak fazlasızla materyal vardı… ancak bunlardaki esas cevheri bulup çıkarmak çok zordu.”

Elinizdeki bu eser, Ouspensky’nin ölümünden sonra ve Dördüncü Yol’un metinlerinin bir araya getirilmesinden önce; 1952’den 1955’e kadar aslında kitap olarak basılan beş kısa makaleden oluşmaktadır. Kitaplar özel dağıtım amacıyla basılmış, hiçbir durumda 300 kopyadan fazlası yapılmamış ve bu ana kadar da halka ulaşmaları mümkün olmamıştı.

Tıpkı Dördüncü Yol gibi; bu eserdeki beş kitap da Ouspensky’nin toplantılarında söylediklerinden oluşturulmuştur. Dördüncü Yol’un etkinlik alanından farklı olarak, buradaki her makale; sistemin önemli bir ilkesi üzerinde yoğunlaşmakta, böylece sistemin özünü bu yazıların arasından ayıklamak daha kolay hale gelmektedir. Kavramları tanımlama ve birleştirme ( sentez) eyleminin değeri şudur: Makaleler hepsi bir bütün olarak ele alınırlarsa, sistemin Ouspensky tarafından dile getirilen psikolojik yanını ortaya koyarlar; tek tek ele alındıklarında ise her biri tek bir oturuşta kavranabilirler ve böylece Ouspensky’nin daha uzun kitaplarında bulunan materyalin zenginliğini algılayabilmemiz için bir anahtar görevi üstlenebilirler. Ouspensky’nin toplantı konuşmalarının kopyalarından pasajlar seçilirken ve bunlar son haline kavuşmuş bir metin olarak basıma hazırlanırken, görüşlerin çarpıtılma ya da süslenme kaygısından dolayı son derece titiz çalışıldı. Hemen hemen her durumda Ouspensky’nin yorumları  “ harfi harfine” yazılıp yayımlandılar. Elimizdeki kitapların bu toplantı metinlerinden üretilmesi işinin yaklaşık otuz yıldan fazla bir süreyi kapsadığını ve tüm bu yıllar boyunca Ouspensky’nin biraz daha zenginleşip derinleştiğini, düşüncelerini daha da berrak hale getirdiğini akıldan çıkarmamak gerekir elbette. Dahası, bu makalelerde kullanılan bazı terimlerin tam anlamıyla kavranabilmesi için “ Ouspensky’nin öğrettiği Dördüncü Yol sistemi ile bağlantılı olan özel anlamlarının” bilinmesi gerekmektedir. Ouspensky’nin felsefesini daha yakından incelemek isteyenlerin ya da bu kitapta kullanılan bazı terimlerin anlamları üzerinde daha titiz çalışma yapmayı düşünenlerin bu “ örnekle” birlikte Evrenin Yeni Bir Modeli, Mucizenin Araştırılması ve İnsanın Olası Evriminin Psikolojisi ( Ouspensky’nin ölümünden sonra yayımlanan bu küçük kitap dört-altı aylık tanıtım süreçleri boyunca toplantılarına katılan “ yeni kişilere” okunan dersleri içermektedir. Ouspensky’nin fikirleri üzerinde ciddi bir araştırma yapmak isteyenlerin bu kitabı okumasının “ şart” olduğu söylenmiştir) gibi daha uzun eserlerini de okumaları gerekmektedir. Önceden uyarılsa bile, yetkin olmayan bir okuyucunun da bu kitapta bulunan beş çalışmayı kavramaya çalışırken duraksamasına gerek yoktur, çünki herkes belirsiz bir şekilde de olsa hissedecektir ki, bu eserde günlük hayatın yavan kalıpları tarafından açığa çıkarılan, görünürdeki gerçekten çok daha fazla bir şeyler ifade edilmektedir. Bellek adlı bölümün ilk sayfalarından birinde şu akıldan çıkmayan sözleri kabul emekten başka ne yapabilir insan?

“ İnsanın kendi kendinin şuurunda olduğu bazı anlar vardır; ancak bu anları kontrolü altına alabilmesi mümkün değildir. Onlar, dış koşullar ve rastlantısal çağrışımlar veya heyecan tarafından kontrol edilir, kendi kendilerine gelir ve giderler. Burada sorulacak soru şudur: Tam şuurlu olma halinin bu uçucu anları üzerinde gerçek bir kontrole sahip olmak, onları daha da uyandırmak ve daha uzun tutmak, hatta kalıcı kılmak olası mıdır?”

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri “ şuur” konusundaki çalışmalara duyulan genel ilgide sürekli bir artış gözlenmiş, “ tam şuurluluk” halinin tıbbi bilimlerin tanımladığından daha öte bir şey olduğu, sıradan deneyimlerimizin üstünde ve ötesinde bir dünyanın farkında olmak ve onu algılamak anlamına geldiği kabul edilmeye başlanmıştır. Özellikle son yirmi yılda, uyuşturucu kullanımından tutun da, ya tamamıyla ya da kısmen eski Doğu dinlerine dayalı tekniklere kadar pek çok çeşit tekniğin, şuurluluk ya da “ varlık” düzeyini arttırmak amacıyla ortaya çıktığını görüyoruz. Üstelik, “ yasal” diye adlandırılan bilimlerin gelişme süreçleri içinde, bir zamanlar Okültizmin bir parçası olarak damgalanan alanlarda yeni ve ciddi çalışmalar yapılagelmektedir. Bir zamanlar falcıların ve şarlatanların çalışma alanları olarak kabul edilen duyular dışı algılama, psişik fenomenler, ilave boyutlar, biyogeribesleme, telepati vb. gibi konularda çalışmalar yapılmıştır. Denilebilir ki günümüz dünyası; Hamlet’te dört yüz yıl önce yapılmış bir gözlemin doğruluk payını takdir edecek bir noktaya varmıştır: “ Yerde ve gökte senin felsefenin hayal edebileceğinden daha fazla bir şeyler var, Horatio.”

İşte bu nedenden dolayı bir zamanların genel felsefesinin çok dışında bir dünya görüşünden, - tüm sıradan bilgilerin çok ötesinde ve onların ulaşamayacağı, ama bir şeylerde hep var olmaya ve birilerine ait olmaya devam eden bir bilgiden- günümüzden epeyce zaman önce bahseden P.D.Ouspensky ve diğer filozoflara karşı yeniden bir ilgi uyanışının olduğu şu günlerde bu beş kitabı yeniden yayınlamak çok uygundur. Ouspensky’nin şimdi Yale Üniversitesi Kütüphanesi’nde( P.D.Ouspensky anısına açılan koleksiyon Ekim 1978’de büyük bir sergiyle araştırıcıların hizmetine sunuldu.) el yazması metin ve arşivler koleksiyonunda korunan yazıları, P.D.Ouspensky ve onunla fikir birliği eden “ insanların” günümüzdeki gibi moda olmadan, hatta kabul edilebilir olmadan çok daha önceleri, daha yüksek bir bilgiye ulaşma çabasında olduklarını açıkça kanıtlamaktadırlar.

Daha sonra basılan Dördüncü Yol ’da anlatılan görüş de; parasal katkı, ilaç kullanımı veya Ouspensky’nin bizzat kendisi tarafından ifade edilen düşüncelerin kölece bir yaklaşımla kabullenilmesini de gerektirmiyordu. Gerçekten de Ouspensky, grubundaki kişilerden birinin de dediği gibi; “ Pratikte doğruluğu kanıtlanmayan hiçbir görüşün kabul edilmemesini” söylerdi. Gerekli olan tek şey; kişinin kendi mekaniğini ve birleştirici şuurluluktan yoksun oluşunu kabul etmeye istekli olması ve bir şeyleri alt etmek, diğerlerini kazanmak için kendini hatırlama arzusunu duymasıdır. Günümüzdeki diğer pek çok inanç ve felsefenin insanı çelişkiye düşüren hedefleri ve metotları yüzünden şaşkına dönen okuyucu Ouspensky’nin Yüzeysel Kişilik adlı kitabında açıklanan hedeflerin sıcak davetiyle karşılaşacaktır: “ Bu sistemin amacı insanı şuurlu hale getirmektir.”

Okuyucu bu beş kısa makaleden en büyük yararı; onların  “ dışını” okuyarak değil, onların kendilerini okuyarak edinecektir. Yine de birkaç kısa açıklama yapalım:

Bellek: P.D.Ouspensky’nin Bellek hakkında
Söyledikleri ve Yazdıklarından Alıntılar,
Kendini Hatırlama ve Yineleme

Bu kitaptaki diğer çalışmalar gibi Bellek de Güney Afrika’da, Cape Town’da Stourton Yayımevi’nde özel olarak basıldı. Tarih 1953. Kitabın ilk dört bölümü, İnsanın Olası Evriminin Psikolojisi adlı kitaptan biçim olarak biraz farklı bulunabilir. Beşinci bölüm, Mucizenin Araştırılması adlı kitaptan alıntıdır, altı ve yedinci bölümler ise Ouspensky’nin Londra ve New York toplantılarının kayıtlarından oluşturulmuşlardır.

Belleğin ana teması şudur: Bizler gerçekte kendi yaşamlarımızla ilgili çok az şey hatırlıyoruz. Bunun nedeni, sadece şuurlu anlarımızı hatırlamamızdır. Ouspensky’nin şuurlu olma halinden kastı, salt uykunun ya da şuur yokluğunun karşıtı bir durum değildir; bu, insanın benliğinin farkında oluşu, bir kendini hatırlama halidir. Ouspensky, daha sonra gerçek benlik şuuruna nasıl kavuşacağımızı ve bununla birlikte dopdolu bir belleğe ve yaşıyor olmanın coşku ve sevincine nasıl sahip olacağımızı anlatır.

Yüzeysel Kişilik: İmajinatif Bir İnsan Üzerinde Çalışma

1954’de basılan bu kitap, tamamıyla P.D.Ouspensky’nin 1930-1944 yılları arasındaki toplantılarında söylediği sözlerin metinlerinden oluşturulmuştur. Kitabın ana teması Ouspensky’nin şu sözüdür: “ Varlığımızın esas özelliği, bir değil, birçok oluşumuzdur. İnsan kendi varlığının tamamıyla farkında olmadığı için, onu bir dakikadan bir sonrakine sürükleyen pek çok aykırı arzunun inanç, his ve önyargısının da farkında değildir; bir “ çekim merkezine” sahip değildir. Bu yoksunluğu onun herhangi bir zaman diliminde sabit bir hedefi besleyip sürdürebilmesine engel olur. Kendi yaşamına yön verdiğini zannetse de, aslında çeşitli türden dış etkiler onu bir arzudan diğerine koşturur durur. İnsan bu halinden ancak çoğul benlerinin farkında olmakla ve negatif heyecanlarını ifade etmekten, özdeşleşmeden, yalandan ve “ yanlış kişiliğin” diğer öğelerinden vazgeçmekle kurtulabilir.”

Benlikçilik: İradenin gelişmesi için bir hazırlık olarak Benlikçiliğin aşılması ihtiyacı ile ilgili olmak üzere P.D.Ouspensky’nin dile getirdiği düşüncelerin bir derlemesidir

Bu kitabın iki yüz kopyası 1955’de Cape Town’da basıldı.
                                                                                            
Kitabın metni P.D.Ouspensky’nin, 1935- 1944 yılları arasında Londra ve New York toplantılarında kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplardan oluşturuldu. Burada insanın irade ( kendi yolumuzu kendi kendimize yapma isteği) sahibi olmadığını, ama benlikçi ( bir işi sırf yapmamamız gerektiği için yapma isteği; inadına, kasten yapma arzusu) olduğunu anlatır. Her ikisi de insanı oluşturan çoğul “ben”lerin isteklerinin anlık gelip geçişleri yüzünden beslenip gelişirler. Gerçek irade, yalnızca şuurlu insanda bulunur ve ancak sistemin çalıştırılması yoluyla elde edilebilecek olan bir hedeftir; iradeyi, sistemin içinde, bir okul atmosferinde çalışarak kazanırız. Benlikçilik ve inatçılığı yok etmek güçtür, çünki bunlar zaten şuurlu olduğumuz ve “ yapmaya” muktedir olduğumuz ( yani dış etkilere karşı mekanik olarak ve refleks türü bir cevap verdiğimizi idrak etmekten ziyade, o işi kendi özgün niyetimizle başardığımızı sanırız) illüzyonunun birer parçasıdırlar.

P.D. Ouspensky’nin Negatif Heyecanlar konusunda Bazı Söz ve Yazılarının bir Sentezi

Bu çalışma, P.D.O.’nin yayımlanmamış söz ve yazılarından oluşturulup, ilk kez 1953’de basıldı. Ancak Ouspensky’nin özel olarak basılan ( 1934- 1940) Psikolojik Dersler adlı kitabındaki bazı terimlerin tanımlamaları bu kitaba alınmadı. “ Negatif heyecanlar”ın tümü şiddet ve depresyon heyecanlarıdır. Ouspensky, bu kitapta bu tür heyecanların yararsız ve yıkıcı olduklarını ve biz her ne kadar tersini iddia etsek de dış tahrikler yüzünden değil, bizim kendi içimizden kaynaklandıklarını anlatır. Özdeşleşme ( kendimizi çevremizdeki nesne, insan veya heyecanlardan ayrı tutabilme konusundaki başarısızlığımız ve yetersizliğimiz) yüzünden ortaya çıkan negatif heyecanlar yapay olduklarına göre, bir kez bunların farkına varırsak ve kendimizi hatırlama yoluyla onları bastırmaya çalışırsak yenilip yok edilebilirler. Negatif heyecanları aşmanın birinci adımı, bunların tezahürüne sınır koymaktır. Bunu bir kez başardık mı, negatif heyecanların kendilerine yukarıdan bakabilmek mümkün olacaktır.

Çalışma Üzerine Notlar

Çalışma Üzerine Notlar, ilk kez 1952’de basılmış, “ Çalışma Kararı Üzerine Notlar” , “ Kendi Üzerimizde Çalışmayla İlgili Notlar” ve “ Okul Nedir?”  başlıklı üç kısa makaleden oluşturulmuştur. Her üçü de, sistem içinde çalışmaya başlamak isteyen kişiden beklenen bireysel özverinin derecesinden bahseder. Çalışma Üzerine Notlar’ın ana mesajı Ouspensky’nin açılış paragrafından anlaşılabilir:

“ Kendinizi değiştirme düşüncesi ile kendi üzerinizde çalışmaya başlama kararı almadan önce ciddi ciddi düşününüz… bu çalışma hiçbir uzlaşma sözü vermez ve fazlasıyla öz disiplin ve tüm kurallara uymaya her an hazır olmanızı gerektirir.’

Bu beş çalışma önceleri çok sınırlı sayıda basılıp, Ouspensky’nin felsefesi üzerinde çalışmaya kendilerini yıllarca adamış küçük bir grup insanın hizmetine sunuldu. Bellek, Yüzeysel Kişilik, Benlikçilik, Negatif Heyecanlar ve Çalışma Üzerine Notlar’ı daha geniş bir okuyucu kitlesinin hizmetine sunmak amacıyla tekrar basma kararı, yeni bir coşkuyla alındı. Kitapların içeriğini; Yale Üniversitesi’nde P.D.Ouspensky anısına açılan koleksiyon üzerinde yapılan araştırmalar oluşturdu. Dikkate değer bir çalışma olan bu yeni kolleksiyonun, hem pek çok araştırıcı ve bilim adamına hem de onun açtığı bu yolla diğer başka filozofları ve başka dünya görüşlerini öğrenmek isteyen amatörlere, P.D.Ouspensky’yi - ve kendilerini- anlamada daha ileri ufuklar kazandıracağını umuyoruz.
Merrily E. Taylor

Share

Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.

Copyright © Dünya Ana