Eckhart Tolle - uyanış - bölüm 4

Share

http://www.dunyaana.com/images/adana28-b.jpgUyanış kelimesinin gerçek anlamını ancak uyanarak bilebilirsiniz.

Düşüncelerinizde kaybolmak yerine uyandığınızda kendinizi onun ötesindeki farkındalık olarak tanırsınız. O zaman düşünmek sizi ele geçiren, hayatınızı yöneten ve sadece kendine hizmet eden otonom bir eylem olmaktan çıkar. Hayatınızı idare etmek yerine farkındalığın hizmetkarı olur. Farkındalık evrensel zekayla bilinçli bir bağ kurmaktır. Bunun için Varlık kelimesi de kullanabilir. Diğer bir deyişle, düşünce olmadan bilinçli olmak.Farkındalık ile düşünme arasındaki ilişki nedir? Farkındalık, o boşluk kendinin bilincine vardığında düşüncelerin var olduğu boşluktur. Sizin içsel amacınız uyanmak. Bu kadar basit. Bu amacı gezegendeki diğer bütün insanlarla paylaşıyorsunuz çünkü insanlığın ortak amacı bu. İçsel amacınız bütünün amacının önemli bir parçası. Dışsal amacınız zamanla değişebilir. İnsandan insana çeşitlilik gösterir. İçsel amacınızı bulmak ve onunla uyumlu yaşamak dışsal amacınızı tatmin etmenin temelidir. Gerçek başarıyı ancak böyle elde edersiniz.

İnsanlığın kaderinde acı çekmenin ötesine geçmek var ama egonun düşündüğü şekilde değil. Egonun pek çok hatalı varsayımdan, aldatıcı düşüncesinden biri şudur: “ Benim acı çekmem gerek.” Acı çekmenin temelinde bu düşüncenin kendisi yatar. Acı çekmenin asil bir amacı vardır: Bilincin evrimi ( uyanış) ve egoyu yok etmek. Haçtaki adam örnek bir görüntüdür. O her erkek ve her kadını temsil eder. Acı çekmeye karşı koyduğunuz sürece o süreç yavaşlayıp uzar; çünkü direnç, yok edecek daha çok ego yaratır. Oysa acı çekmeyi kabullendiğinizde o süreç ivme kazanır çünkü artık bilinçli olarak acı çekmiyorsunuzdur. Kendiniz ya da başka biri için -örneğin çocuğunuz ya da ebeveynleriniz için- acı çekmeyi kabul edebilirsiniz. Bilinçli acı çekme süreci devam ederken bir dönüşüm başlar. Istırap yangını bilincin ışığına dönüşür.

Ego, “ Benim acı çekmemem gerekiyordu,” der ve o düşünce size daha çok acı çektirir. Bu, gerçeği çarpıtan çelişkili bir ifadedir. Asıl gerçek, onun ötesine geçmeden önce acıya evet demeniz gerektiğidir.

Eğer egosal dünyevi dramanın bir amacı varsa bu dolaylı bir amaçtır: Gezegende daha çok acı yaratır ve acı genelde ego tarafından yaratılsa da sonunda mutlaka egoyu yok eder. O, egonun kendini yaktığı yangındır.

“ Bir gün egodan kurtulacağım. Uyanacağım.” Kim konuşuyor? Ego. Egodan kurtulmak büyük ya da zor değil, aksine küçük ve kolay bir iştir. Tek yapmanız gereken, düşüncelerinizle hislerinizin onları düşündüğünüz ve hissettiğiniz anda farkına varmak. Aslında burada ‘yapılan’ bir şey yok, ‘görmek’ var. Bu bağlamda, egodan kurtulmak için yapabileceğiniz bir şey olmadığı doğru. O dönüşüm, yani düşünmekten farkındalığa geçme vuku bulduğunda hayatınıza egonun zekasından çok daha büyük bir bilgelik etki etmeye başlar.

İyi olmaya çalışarak değil zaten içinizde var olan iyiliği bularak ve o iyiliğin su yüzüne çıkmasına izin vererek iyi olabilirsiniz. Ama iyiliğiniz ancak bilinç durumunuzdaki temel değişikliklerle su yüzüne çıkar.

Zen’de şöyle der: “ Gerçeği aramayın. Düşüncelere değer vermeyi bırakın yeter.” Bu ne anlama gelir? Kimliğinizi zihninizle tanımlamaktan vazgeçin. O zaman zihninizin ötesindeki kimliğiniz kendiliğinden ortaya çıkar.

Uyanışın olmazsa olmaz bir parçası, uyanmamış sizi, yani düşünen, konuşan ve harekete geçiren egoyu tanımaktır. İçinizdeki bilinçsizliği tanıdığınızda bu tanıma, bilincin doğmasını sağlar ve dolayısıyla uyanış başlar. Nasıl karanlıkla savaşamazsanız egoyla da savaşıp kazanamazsınız. Tek ihtiyacınız olan bilincin ışığıdır. O ışık sizsiniz.

Pek çok insan, hayatının büyük bir kısmını şeylerle takıntı derecesinde meşgul olmakla harcar. Egonun aradıkları ve bağlandıkları, hissedemediği Varlık’ın yerine koyduklarıdır. Bir şeylere değer verebilir ya da onlarla ilgilenebilirsiniz ama onlara bağlandığınız anda bunun ego olduğunu bilin. Ve asıl bağlandığınız o şey değil, içinde ‘ben’, ‘bana’, ‘benim’ kavramları taşıyan bir düşüncedir. Bir kaybı tamamen kabullendiğinizde, egonun ve kim olduğunuzun ötesine geçersiniz. Ve bilinçli, ‘var olan bir ben’ ortaya çıkar.

Çoğu insan ölüm döşeğine düşene ve dışsal her şey anlamını yitirene dek hiçbir şeyin aslında kim olduklarıyla ilgisi olmadığını anlamaz. Ölüme yaklaştığınızda, sahiplik kavramının ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkar. İnsanlar son anlarında başka bir şeyi daha anlar: Onlar hayatlarında daha tamamlanmış bir benlik duygusu ararken, asıl aradıkları Varlıkları hep oradadır. Ama Varlıkları, şeylerle özdeşleşmeleri yüzünden -ki bu aslında zihinleriyle özdeşleşmeleri anlamına gelir- gizli kalmıştır.

Farkındalığınız arttıkça ve hayatınızı artık ego yönetmediğinde, içsel amacınızı uyandırmak için dünyanızın yaşlılık ya da kişisel bir trajediyle sarsılmasını beklemenize gerek yok. Yeni bilinç gezegende yayıldıkça uyanış için bir sarsıntı yaşamaya ihtiyaç duymayan insanların sayısı giderek çoğalıyor. Hala büyümenin, genişlemenin dış döngüsüyle meşgul olsalar da uyanış sürecine gönüllü olarak kucak açıyorlar. O döngü, egonun egemenliğinden çıktığında manevi boyut bu dünyaya dışsal hareket -düşünce, konuşma, eylem, yaratım- vasıtasıyla gelecek. Ve bu en az dönüşsel hareketteki dinginlik, Varlık ve biçimin ayrışması kadar güçlü olacak.

Sevmek başkasında kendinizi tanımaktır. O zaman diğerinin ‘ötekiliği’ tamamen insan krallığına, biçim krallığına özgü bir yanılsama olarak ortaya çıkar.

Bir başkası sizi tanıdığında, o tanıma Varlık boyutunu ikiniz vasıtasıyla bu dünyaya daha bütün olarak taşır. Bu dünyayı kurtaran sevgidir.

Share

Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.

Copyright © Dünya Ana