GENÇLERİ SPİRİTÜEL GERÇEKLERE NASIL ÇEKMELİ ? - SILVER BIRCH - BÖLÜM 19

Share

GENÇLERİ SPİRİTÜEL GERÇEKLERE
NASIL ÇEKMELİ ?

“Gençlerin ilgisini ruhsal gerçeklere nasıl çekebileceğinizi düşünüyorsunuz?” Hannen Swaffer’in özel celselerinin rehberi Silver Birch’ün önüne konulan birçok okuyucu sorularından birisi de buydu. Şöyle cevap verdi:

“Bence ilgi, bizim âlemimizdeki kimselerle görüşebileceklerinin ispatı ile sağlanmaya çalışılmamalıdır. Çünki genellikle gençler sevdikleri bir varlığı fizik anlamda kaybetme tecrübesini, o içe işleyen, gönül yakıcı tecrübeleri henüz yaşamamışlardır. Öyle ise, kişilerin ölüm ötesinde de var olmaya devam ettiklerine dair deliller vererek gençleri konuya çekemezsiniz.

 

Derim ki çağrı akla, mantığa ve zekâya yapılmalıdır. Onlardan inanç ve ümit taşımaları değil, söylediğimiz her şeyin akla uygun, doyurucu ve gerçeğin işaretlerini taşır olup olmadığını araştırmaları istenmelidir.

Ben olsam onlara, değişmez doğa kanunlarının kontrolündeki muazzam bir evrensel Plân’ın parçalarını oluşturduklarını söylerdim. Bu kanunlar, hayat fenomenine, doğaya ve insanî varlıklara ait varoluş ve faaliyetlerin tün yönlerinin, ilâhî hükümlerin kontrolü altında yürümesini güvence altına almıştır. O ilâhî kanunlar ki, her şeyin hâkim ve kadir bir kudretin kontrolü altında bulunmasını sağlamak üzere, olabilecek her şey için önceden önlemini almıştır.

Derdim ki: İşte kanunların yönetmekte olduğu olaylara ait örnekler. İşte faaliyet hâlindeki sebep ve sonuç, ki birinin diğerini şaşmaz bir sıra ile izlediğini gösteriyor. Mucizeler yoktur, doğa yasalarını ortadan kaldırmaya gerek yoktur, çünki onlar her şeyin daha önceden bilindiğini belli etmektedir.

Sonra onlara şunu derdim: Alınmış olan delillere bakarsak görürüz ki, bütün bunlar sizin yeryüzünde yaşayan beden sahibi ruhlar olduğunuzu gösteriyor. Madde sadece ruhun bir yansımasıdır ve hayatı beden içinde tezahür ettiren bir araçtır. Beden kendi başına dinamizme ve canlılığa sahip değildir. Onun hareket edebilmesini, nefes alabilmesini herhangi bir şekilde bir eylemde bulunabilmesini mümkün kılan ancak güç verici olan ruhtur.

Derdim ki ruh maddeden üstündür. Ruh kraldır, madde hizmetkâr; ruh efendidir, madde uşak; ruh her şeye hükmeder, her şeyi düzenler, denetler, yönetir.”

Düşüncede Devrim

Sonra bu hayat ve onun gerçeklerini fark etmenin çok derin gereklilikleri ve sorumlulukları getirdiğini eklerdim. Öyle ki bunlar anlaşıldığında, insanın tüm düşüncesinde bir devrim yaratması zorunlu olur ve bu anlayış her insanın doğru perspektife, doğru önceliklere sahip olabilmesini mümkün kılar. Ayrıca, geçici olan fizik bedenin devamını sağlamak için gösterilmekte olan dikkat ve bakım kadar, sürekli olan ruhsal doğanın gelişmesi için de bakım ve ilgi gösterilmesini gerektirir. Ve bence zeki gençlik böyle bir yaklaşıma ilgi gösterir.”

Bir celse üyesi şu ek soruyu sordu: “Hazırlayıcı nitelikte bir celse topluluğu tavsiye eder miydiniz?”

“Başlangıçta değil. Onların meditasyon gruplarına katılmalarını tavsiye ederdim. Bu onlara daha çekici gelir ve onların ruhsal melekelerini ifadelendirmeleri için bir fırsat verir.”

“Bu onların daha çok şu ‘sözde mistiklere’ katılmalarına sebep olmaz mıydı?”

“Eğer böyle yaparlarsa yanlış yol tutmuş olurlar. Bu onların hür iradelerinin yapması gereken bir seçimidir. Siz onların kendi tarzlarında gelişmelerine müsaade etmelisiniz. Hazır oldukları zaman alacaklardır. Öğrenci hazır olunca öğretmeni gelir.”

Başka bir okuyucunun sorusu şuydu: “İnsanlar, öldürmeye ne dereceye kadar izinlidir?”

“İzinli kelimesini kullanmaktan hoşlanmıyorum. İnsana hür irade verilmiştir ama bu belli bir ölçüde nitelendirilmiş ve kısıtlandırılmıştır. Bu, insanın her istediğini yapabilmesine imkân verecek ölçüde kayıtsız, şartsız bir hür irade değildir.

Hür iradenin lütfedilmesi İlâhî Plân’ın bir kısmıdır ki böylece insanlar doğal kanunlarla, sonsuz yaratılış süreciyle işbirliği ve uyum içinde yaşayabilme fırsatına ve sağlık, anlayış ve idrake sahip olsunlar ve varoluşlarının maksadına ulaşsınlar diye. Başka türlü olsaydı, ne tekâmül ne de gelişme olurdu.

Hür iradeden yoksun insanlar gelişme ve ilerleme fırsatına sahip olmayan kuklalardan ibaret olurlardı ve az veya çok, robotlar gibi hareket ederlerdi. İnsan hür iradeye sahip olduğu içindir ki, onun nasıl kullanılması gerektiği konusunda bir sorumluluk da taşımaktadır.

Öldürmek yanlıştır, bununla beraber haklı gerekçeler vardır. Hayat verebilme gücüne sahip olmadığınıza göre hayata son verme gücünüzün de olmaması gerekir. Bazı gerekçeler vardır; çünki karşılanması gereken başka konular da vardır da ondan. Ruhsal bakımdan ne kadar çok ilerlerseniz ruhsal realiteye dayalı berrak prensiplere uygun hareket etmek zorunluluğu o kadar çok hissedersiniz.”

Bir sonraki soru şöyleydi: “Öte dünya hakkında ne kadar çok şey işitilmiş ise de, oradaki hayatımıza hazırlanmayı pek az kimse düşünüyor gibi. Elbette bunu dikkate alarak kendimizi eğitmeye başlayabilir ve televizyon seyredeceğimize sanat çalışmaları yapabiliriz. Herhangi bir tavsiyeniz var mı?”

“İş daima dönüp dolaşıp idrak meselesine geliyor. Eğer beden sahibi ruhsal bir varlık olduğunuzun ve dünyanın sizin sürekli yeriniz olmadığının, fizik olan her şeyin geçici olduğunun farkında iseniz… Siz, yani ruhsal siz, tahrip edilemez olan siz, yani ilâhî olan yönünüz sonsuz tekâmül hayatına devam edecektir.

Ve eğer bilgi sahibi iseniz, ölüm ötesindeki gelecek hayatınız için otomatik olarak hazırlanırsınız. Davranışlarınız, ulaşmış bulunduğunuz ruhsal anlayış seviyesinden yönetilecektir.”

Sonraki soru şuydu: “Bazı kimseler toplumun hiçbir zaman bugünkü kadar ahlâksız olmadığını iddia ediyorlar. Ruh âleminin görüşü nasıldır?”

Silver Birch şöyle dedi: “Ahlâksız sözü ile ne kastediliyor? Sizin ahlâkî saydığınız bazı şeyleri biz çoğunlukla ahlâk dışı sayarız. Bu sizin tavrınıza bağlıdır. Bence âhlakî olmak demek, farkına vardığınız en yüksek ilkelere daima uygun hareket etmek fikri ile sizi dolduran idealdir. Bu ise şefkatli, yardımcı, merhametli olmaktır.

Bu bir başkasına acı ve ıstırap vermemek demektir; bir başkasının tekâmülünü hiçbir şekilde engellememek demektir; almış olduğunuz bilgilerle tutarsız olan, size utanç verecek veya buna dair daha sonra bilgi edineceğiniz hiçbir şeyi yapmamak demektir.

Benim anladığım ve başkalarına öğretmek isteyeceğim ahlâk budur. Dünyanızın daha az mı yoksa daha çok mu ahlâklı olduğu konusunun sizin ahlâkı nasıl yorumladığınıza göre olması gerekir. Bazı bakımlardan; o ekonomik ve ruhsal bakımdan aslında daha iyidir; başka bakımlardan ise öyle değildir, çünki tekâmül düz bir hat üzerinde yürümez.”

“Bugün dünyada geçmişe oranla daha çok bencillik olduğu hakkında bir düşünceniz var mı?”

“Hayır, daha çok bencillik olduğunu düşünmüyorum. Sizler birçok durumları altüst eden çok sarsıntılı bir devrenin kurbanlarısınız. Şüphesiz, dünyanız sakinlerinin büyük bir bölümüne hükmeden muazzam bir materyalizme sahipsiniz. Daha çok şiddet var; hatta bir dereceye kadar kardeş katilliği var. Fakat bu manzaranın sadece bir kısmıdır. Her nerede imkân bulurlarsa, çeşitli faaliyet şekilleri içinde hemcinslerine yardım etmek isteyen birçokları tarafından yapılan hizmetlerle çok büyük fedakârlıklar da var.”

İnsan engelleyebilir, Fakat…

“Manzara çaresiz bir karanlık içinde değildir. Birçok yerlerde ışık doğmaktadır. Fakat bilgiye sahip olanların iyimser olmaları gerekir çünki onlar, İlâhî Plân’ın gerçekleşeceğine emindirler. İnsan geciktirebilir, insan engelleyebilir; insan yolu tıkayabilir, fakat insan Plân’ın gerçekleşmesine engel olamaz.”

Bir başka okuyucu şunu bilmek istiyordu: “Ruh âleminde anne babamızla ilk karşılaşmadan sonra sürekli bir ilişkimiz olur mu? Yoksa hepsi bir tek karşılaşmadan mı ibaret kalır?”

Rehber şöyle cevap verdi: “Bu benzerin benzeri çekmesi şeklinde şaşmaz kanun ile yönetilir. Eğer çocuklar ve anne baba benzer ruhsal gelişmeye ulaşmışlarsa beraberlik içinde olurlar. Fakat biri diğerinden daha büyük ise o zaman onların bizim dünyamızda farklı varlık plânlarında olmaları gerekir.

Bu demek değildir ki onların daima birbirlerinden ayrı bulunmaları gerekir. Nispeten daha üstün ruhsal âlemlerde bulunanların her zaman aşağı inebilme ve böylece daha az gelişmiş âlemlerde bulunanlara ulaşabilme imkânları vardır. Fakat dünyanızı terk ettiğinizde ulaşmış bulunduğunuz ruhsal tekâmül seviyesine göre nerede olacağınızı doğal kanun tayin edecektir.”

Bir başka soru şuydu: “Eğer bir kimse şiddetli bir anti-spiritüalist olsa fakat davranışları dürüst olsa bu onu haklı kılar mı?”

“Eğer buna samimiyetle inanıyorsa ve amacı dürüst ise tamamen beraat eder. hiçbir ceza olmaz çünki vicdan temiz olacaktır. Fakat aydınlanma zamanla mutlaka gelecektir.”

Bir diğer okuyucu şöyle soruyordu: “Bireylerin ve ulusların bir dünyasal kaderleri var mıdır?”

“Evet, birey için, gruplar için ve uluslar için bir kader vardır, dünyanızın tümü için bir kader olduğu gibi. Coğrafyanın bunda bir rolü vardır çünki o içinde ruhların gelişip büyüyeceği ortamı sağlar. Fakat insanlar nerede ve kim olurlarsa olsunlar, ruhsal gelişmeleri için bir fırsat daima mevcuttur.”

Daha sonra Rehbere şöyle soruldu: “hayvanların bizim ‘küçük kardeşlerimiz’ oldukları söylenir. Onların insanlardan daha az gelişmiş ve bizim tekâmül evremize henüz ulaşmamış bulundukları doğru mudur? Ben meselâ köpeklerin fedakârca sadakatini ve sabrını düşünüyorum. Şüphesiz onlardan öğrenebileceğimiz şeyler var. Onlar bizimkinden farklı bir yol üzerinde midirler?”

Hayvanların Rolü

“Hayır, tekâmül bütün hayatı kapsar. Hayatın bütün görünümleri için sadece bir tek tekâmül kanunu vardır. Kelimeler daima zorluk yaratıyor. Siz, ‘küçük kardeşler’ derken insanların sahip bulundukları idrak kademesine hayvanların ulaşmamış bulundukları anlamı çıkıyor.

Ve onların insanlar gibi muhakeme etme, anlayış, hüküm ve karar verme mekanizmasına sahip olmadıklarına ve büyük ölçüde içgüdülerinin kontrolü altında bulunduklarına göre mutlaka bunun böyle olması gerektiği şeklinde hükme götürüyor. Böylece onların böyle bir bakış açısından insandan daha geri sayılabilecekleri telkin ediliyor. Fakat bu en son gerçeğin ölçüsü olamaz!

Şüphesiz hayvanlardan öğrenilecek çok şey var. Onlar sadakat, bağlılık, yardımcılık, fedakârlık ve adanmışlık niteliklerini ifadelendirebiliyorlar ki bunlar, insanların kopya etmeleri için mükemmel örneklerdir. Fakat insanlar da bu nitelikleri ifade edebilecek güçtedir; hatta daha da büyük ölçüde. Çünki insanların şuurları daha yüksek bir tekâmüle ulaşmıştır, daha yüksek bir spiritüel duruma değil ama hayvanlarınkinden daha yüksek bir duruma.”

Bir celse üyesi şunu dedi: “Birçok kimse şimdi ‘daha geri’ tabirinden hoşlanmıyor ve ‘daha genç’ diyorlar.”

“Bence bu daha iyi bir tarif oluyor.” dedi Silver Birch. “Hayvanların insanlardan çok daha iyi şeyler yaptıklarına dair birçok harikulâde hikayeler var.” dedi aynı celse üyesi.

“Ve bazı hayvanlarda psişik kabiliyetler de var.” diye  bir diğeri ekledi.

“Bu her zaman yürürlülükte olan telâfi yasasının bir bölümüdür.” dedi Rehber. “Bir melekede yetersizlik olduğunda onu telâfi edecek bir diğer meleke vardır. Böylece kör insanda normal insanların sahip olmadıkları bir hassasiyet artışı meydana gelir.”

“Birçok kimse, evlerde yaşayan kedilerin, insanların farkına varamadıkları ruh varlıklarının farkında olup olmadıklarını soruyor.”

“Elbette farkındadırlar. Bu sizin uygarlığınızın –ki bazen yanlış olarak böyle adlandırılmaktadır- insanları gereksiz yere doğadan uzak yaşamaya mecbur etmiş olmasındandır. Onlar doğanın getirdiği bütün güç ve kuvvetten ayrı düşmüş bulunuyorlar. Böylece onların psişik melekeleri, doğaya ve onun muazzam kaynaklarına daha yakın şekilde yaşamış ve hâlâ yaşamakta olan ırklara nispetle daha kapalı bir hâle gelmiştir.

Evcil hayvanlar genellikle sizin medeniyetinizin ‘nimetlerine’ sahip olmamışlardır. Onların doğal psişik yetenekleri, sözde onların efendisi diye adlandırılan insanlarınkine nazaran daha iyi fonksiyon yapmaktadır. Ve onlarda bizim dünyamız varlıkları hakkında insanların çoğunun ne yazık ki sahip olmadıkları bir algılama vardır.”

Bir celse üyesi şöyle dedi: “Geçenlerde bir hayvanın yaptıkları hakkında küçük bir hikâye anlatmak istiyorum. Sahibi köpeği ile eve dönerken yolda düşmüş, köpek onu çeke çeke merdivenlerden çıkarıp evinin kapısı önüne kadar getirmiş.”

Silver Birch, “Umarım adam köpeğin sadakatinin neleri işin içine soktuğunu öğrenmiştir.” dedi.

Bir okuyucunun sorduğu sonuncu soru şuydu: “Fizik ve eterik bedenlerin birbirleriyle uyumlarını kaybetmeleri nasıl olur?”

“Bu insanların beden, zihin ve ruh arasındaki doğal uyumu geçici olarak bozan bir şeyi düşündükleri veya yaptıkları zaman olur. Hastalıklara, rahatsızlıklara o zaman düşersiniz. Sebep gerginlik, aşırı çalışma, kıskançlık, gurur, açgözlülük veya bencillik olabilir ki bunlar insanların doğa yasaları ile olan uyumunu bozarlar.

Her zaman söylemişimdir. Ruh doğruda olursa zihin ve beden de doğruda olacaktır. Eğer kanunu ihlâl ederseniz, eğer gerektiğinde dinlenmezseniz, eğer dünyanızın duyularla ilgili zevklerinde aşırı giderseniz, o zaman ıstırap çekersiniz. Bu, sebep sonuç kanunudur.”

Celse başladığında Rehber şöyle demişti: “Alışıla geldiği gibi normal durumumu tekrar kazanmak, beni buraya görevle göndermiş olanlara danışmak, kaydedilmiş ilerlemeleri öğrenmek ve daha yapılması gereken işler için direktif almak üzere sizin dünyanızdan kendi dünyama çekildiğim Noel zamanından bu yana sizlerle ilk defa buluşuyorum.

Her zaman o iç âlemlere döndüğümde, hiyerarşiye mensup üstün varlıklar tarafından hazırlanmış plânın mükemmelliğini fark ediyorum ve onun muhteşem organizasyonundaki etkinliğe hayran kalıyorum. Bu nedenle ben, dünyanız ne denli karanlık, zor ve dertli olsa da Büyük Ruh’un gücünün egemen olacağı hakkında daha güçlenmiş bir güven içinde geri dönüyorum.”

“Sizin bahsettiklerinizden daha yüksek birçok âlemler var mıdır?” diye bir soru soruldu.

“Evet.”

“Onlar sürekli midirler?”

“Evet, onlar sonsuzdur.”

“Bu âlemler daha ileriye ulaştıran basamaklar mıdır?”

“Onlara isterseniz basamaklar deyin.”

“Bahsettiğiniz varlıklar kendilerini ifade yeteneğine sahip midirler?”

“Onlar fertlerdir; onlar şuurludur; onlar otomatonlar değildirler; onlar ışık saçarlar, onlar üstattırlar; hiyerarşi, Büyük Ruh’un dünyamızdaki temsilcisidir.”

“Onların hepsi insan mıydılar?”

“Hayır. Kitabı Mukaddes’i okursanız o büyük meleklerden ve meleklerden söz eder.

“Bu, her zaman ruh varlıklarının var olduğunu mu gösterir?”

“Ruh olmayan hiçbir varlık, hiçbir yerde mevcut değildir.”

“Ben sanırım ki herkesin yeryüzünde geçirdiği bir süre vardır.”

“Hayır, dünyanız, sayısız dünyalardan bir tanesidir. Her varlığın sizin dünyanızda bulunması zorunlu değildir. Büyük ve her şeyi kuşatan, her şeyi kapsayan bir plân vardır ki onun içinde hiçbir şey dışta tutulmuş ve hiçbir kimse unutulmuş değildir.”

Bir diğer sorunun cevabı şöyle geldi: “Görebildiğiniz yıldızların ötesinde yıldızlar vardır ve bilinen gezegenlerin ardında gezegenler, dünyaların ardında dünyalar vardır. Evren öylesine geniş ve sonsuzdur ki.”

“Başlangıcı ve sonu yok mu?”

“Ruhun başlangıcı ve sonu yoktur. Ruh her zaman vardı ve varolacak. Kutsal kitabınızı okuyun. İbrahim yok iken de ben vardım.”

“Kitabı Mukaddes’te bir hayli gerçek var mı?”

“O, İlâhî Gerçekler ile insanların yanlış uydurmalarının bir karışımıdır.”

Silver Birch celseye ilk ziyaretini yapmakta olan bir konuğu selâmladı: “Uzun bir yol katettiniz, fizik anlamda değil, spiritüel anlamda söylüyorum. Zorluklar, kederler ve bunalımlardan geçerek, üzerine bütün felsefenizi, tutum ve görüşünüzü kurmanız için temel olacak hakikatleri buldunuz.

Bunların hepsi de bir plânın parçasıydı. Ancak karanlığın kasveti içinde en parlak ışığı bulabilirsiniz. Ancak derinliklere dalıp ölçtüğünüzde yükseklere uzanabilirsiniz. Ancak kederin içinde sevinci bulacaksınız. Ancak ıstırap çekerken anlayışa ulaşacaksınız.

Hayat gariptir, hayat daima pozitif ve negatiftir. Etki tepkidir. İlerleyiş ancak görünüşte birbirine zıt aslında temelde bir olan kuvvetlerin karşılıklı etkileşmeleri yoluyla elde edilir. Sözüm bir anlam ifade ediyor mu?”

“Şüphesiz ediyor.” diye cevap verdi ziyaretçi.

“Spiritüel ayaklarınızı buldunuz ve onlarla yürüyorsunuz. Elinizden gelenin en iyisini yapın; nerede imkân bulursanız yardım edin. Sizin bir hizmet yapmakta olduğunuzu biliyorum. Aksi hâlde şimdi oturmakta olduğunuz yerde bulunmazdınız.

Geçmiş istediği kadar karanlık ve zor olmuş olursa olsun, şu an parlaktır ve gelecek sizin için daha da parlak olacaktır. Başınızı dik tutun. Sizden daha az şanslı olanlara yapabileceğiniz hizmet ile ilgili olarak önünüzde harikulâde bir uğraşı var. Bana sormak isteyeceğiniz bir şey var mıydı?”

“Sorulmuş bulunan sorular benim zihnimdekileri kapsamış oldu. Her zaman şunu hissediyorum ki; spiritüel alanda aslında neyin gerçekleştirilmekte olduğunu, öyle görünüyor ki insan oluşumuz nedeniyle asla görüp anlayamıyoruz.”

“Bir gün görüp anlayacaksınız. Bu öğrenilmesi gereken dersin bir kısmıdır, çünki gelişme yavaş ve aşamalı olmalıdır. Kolayca elde edilen kolayca unutulur. Zorlukla kazanılanın ise korunması daha kolaydır. İşte bunun içindir ki spiritüel gerçeklere ait bilginin kazanılması için şaşmaz şekilde çok yavaş bir süreç olması gerekmektedir. Büyük Ruh telâş etmez. O’nun çocukları ise çoğu zaman telâş ederler.”

“Çok sabırsız davranma eğilimindeyiz.”

“Biliyorum ama siz insansınız. Anlayışınızın gitgide artması, bilgi dağarcığınıza sizi bekleyen sonsuz hazineden bilgi eklemeyi öğrenmeniz için dünyadasınız.”

Celse üyeleri soru sormaya çok istekli bir hâl içindeydiler. Biri Rehbere şunu sordu: “Ruh âleminde hiç yenilgileriniz olur mu? Meselâ bazen plânlar yanlış çıkar mı?

“Hayır, doğal kanunlar yeniden düzenlemelere gerek göstermez. Doğal kanun sonsuz zekâ tarafından tasarlanmıştır; o her olay için önlemini almıştır. Beşerî plânlar yanılabilir. Doğal Kanunlardan başka kanunlar yoktur ama siz insanların hükûmet için yaptıkları kanunlardan bahsediyorsanız o başka. Sizin dünyanızda olduğu gibi bizimkinde de sonuç daima sebebi izler. Mükemmelliğe ulaşma doğal bir süreçtir.”

Celseyi kapamadan önce Silver Birch şunları söyledi: “Bu mevsim doğanın, sizin dünyanızda filizlenip fışkıran bütün doğal güç ve kudretini içinize çekebileceğiniz mevsimidir. Doğanın eli zengin güzelliklerini cömertçe sergileyerek mevsim devresinin zirvesine doğru çıkıyor. Size serbestçe, hiçbir ücret karşılığı olmadan sunulan ve istediğiniz kadar alabileceğiniz bol bol güç ve kuvvet var.

Kendinize elinizden geldiğince doğaya yaklaşmak için imkân verin, ki böylece canlandırıcı, hayat verici kuvvet sizi güçlendirmek, sizin fizik bataryalarınızı şarj etmek ve gelecek günlerde size yardımı olacak daha çok enerjiyi size vermek üzere içinize dolsun.

Bizlere yücelerden, aslında bütün hayatın ilâhî kaynağından akıp gelen ve sadece sizleri sevgisi ve ilhamı ile doldurmayı dileyen ve daima en yüce rehberliğini iyiliği o hayrı almak için duralım.

İstediğimiz anda bizim olacak bütün o ışık ve nur ile yıkanalım. Çevremize gelen herkese yardım edebilelim diye bize lütfedilmiş olan kabiliyetlerimizi en büyük kapasitesine ulaştırmak üzere geliştirelim.

Ayrıca, bütün hayatın Büyük Ruhu ile uyum içinde olmanın getirdiği huzur, sükûn ve sağlamlığı tatmak için o her şeye hâkim kudretle uyum içinde olmaya her zaman gayret edelim. Büyük Ruh’un iyilikleri hepinizle olsun.”

MEZHEPLERE KARŞI GERÇEKLER

İngiltere Kilisesi içinde bir dereceye kadar bir birlik sağlamak amacı ve ümidi ile 25 din bilgini 15 yıl boyunca, kilise inancı konusunda incelemeler yaptıktan sonra, raporlarını “Doctrine İn the Church of England” adı altında 1938 Ocak ayında yayınlamışlardı. Bu rapordan bazı özetler Silver Birch’e okunmuş ve Silver Birch’e bu rapor hakkında fikri sorulmuştu. Rapordan alınan kısımlar siyah harflerle yazılmıştır:

“İsa’nın dirilişi insanlık tarihinde tamamen tek, eşi olmayan ilâhî bir fiildir ( Tanrı’ya ait bir fiildir).”

“Bu sonuca varmak mı on beş yıl aldı? ‘Nasıralıya ihanet edenler kendilerine Hristiyan diyenlerdir.’ sözü ne kadar doğru!...

Diriliş, hayat kanununun bir kısmıdır. Ölüm geldiğinde madde bedeninden ayrılan her ruhun kavuştuğu şeydir diriliş. Diriliş sadece insana ait değildir. O, Büyük Ruh’un bütün çocuklarına aittir, çünki herkes kendi sırası geldiğinde, fizik bedenini geride bırakarak ölümün kapısından geçmek ve ruh bedeni ile ruh âleminde, o zamana kadar kendisi için durmadan hazırlanmakta olduğu yeni bir hayata başlamak zorundadır.

Nasıralı, doğa kanunlarına zıt hiçbir şey yapmadı. O kanunu gerçekleştirmek için geldi ve onun bütün fiilleri ve bütün öğrettikleri, kanunun bir parçasıydı. ‘Siz bütün bu şeyleri yapacaksınız, bunlardan daha büyük şeyler de yapacaksınız.’ demedi mi o? Eğer Nasıralıyı, Büyük Ruh’un çocuklarından hiç birisinin erişemeyeceği yüksek göklerin erişilmez uzak bir yerine kaldırmaya kalkarsanız, o zaman onun misyonunun bütün değerini mahvetmiş olursunuz. Çünki Nasıralının hayatının özü, Büyük Ruh’un çocuklarına, eğer Büyük Ruh’un, bütün dolgunluğu ile onların hayatında kendini belli etmesine imkân verecek olurlarsa O’nun bütün çocuklarının nelere ulaşabileceklerini göstermekti.

Ve işte, o ruh âlemine geçtiği zaman ondan önce birçoklarının yapmış oldukları gibi ve ondan sonra da sayısız binlercesinin yaptığı gibi geri döndü. Evrende benzeri bulunmayan hiçbir şey, hiçbir olay yoktur, çünki Büyük Ruh’un kanunu daima faaliyet hâlindedir ve bir şeyin bir kere olmuş olması keyfiyeti başlıbaşına, kanunun faaliyette olduğunu ispata yeter.”

“Vaftiz, hatta bebeklerin vaftizi, günaha yol açıcı tesirlerin galip gelmesine karşı bir kurtuluş aracıdır.”

“Hiçbir rahip, suyu sudan başka bir şey yapacak sihir kuvvetine sahip değildir. Rahip birkaç damla suyu alıp da bir bebeğin alnına serpmekle onun ne sizin dünyanızdaki ne de benim dünyamdaki hayatına herhangi şekilde tesir edebilecek bir şey yapmış olmaktadır.. Onlar daha önce de su damlalarıydılar, daha sonra da öyle. Rahip onun kimyasal unsurlarını değiştirmek ve ondan kanuna aykırı bir başka şey yapmak gücüne sahip değildir.

Vaftiz ruha tesir etmez, çünki hiç kimse sizin ruhunuzu sizin adınıza tekâmül ettirme gücüne sahip değildir. Bunu siz, madde dünyasında yaşadığınız hayatın niteliği ile kendiniz belirlersiniz. Sizin fiillerinizin etkileri bir başkası tarafından giderilemez, fakat onları ancak siz telâfi ederek, bedelini ödeyerek kendiniz silebilirsiniz. Azizlik, Büyük Ruh’un sizin hayatınız içinden ışıması ve böylece günlük hayatınızda, madde dünyasında bulunduğunuz sürece olabileceği kadar bir mükemmelliğe erişmesinden ibarettir.”

“Yaradan dilediği takdirde mucizeler yaratabilir fakat komisyon, mucizevî olayların olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı taşıyor.”

“Bir on beş yıl daha araştırsalar acaba emin olacaklar mıydı? Ne acınacak manzara, körlerin körlere rehberlik etmesi! Bu kimseler sizin öğretmenlerinizdir ve onlar bu şeylerin olup olmadığını size söylemiyorlar!.. Mucize yoktur. Mucizeler olmamıştır. Mucizeler olmayacaktır.

Büyük Ruh, Büyük Ruh’tur ve Büyük Ruh’un kanunları mükemmeldir.

Onlar Mükemmel Olan’ın eseridir. Eğer Büyük ruh, mükemmelliğin yarattığı kanunları iptal edecek olsa sonuç kaos olur. Eğer Büyük ruh önceden düşünmediği olayları sağlamak için Yaradılış Plânı’na müdahale etmek zorunda olsaydı, o zaman Büyük Ruh mükemmelliğini kaybetmiş demek olurdu. Büyük Ruh herhangi bir kişiye bir lütufta bulunmak için bir mucize yapacak olsa, o zaman Büyük Ruh taraf tutucu bir tanrı olur; bütün hayatın Sonsuz Ruhu değil!.. Küçücük, zayıf idrakleri ile Büyük Ruh’u nasıl da küçültüyorlar!

Daha yüksek kanunlardan habersiz oldukları için bizim âlemimizden gelen tesirlerle henüz etkilenmedikleri için onlar, medyomlar kanalı ile meydana getirilen bu olayları anlayamıyorlar. Nasıralının zamanındaki olaylar bugün bilinen fizik kanunları ile çeliştiği, yani fizik kanunlar hakkında bugün bilinenlerle çeliştiği için onları mucize olarak düşünmek zorunda kalıyorlar. Eğer onlar ruh kanunlarının işleyişini anlasalardı, o zaman görürlerdi ki Büyük Ruh dün de, bugün de, yarın da hep aynıdır ve onun kuvveti, onun nimetlerini hayatına yansıtabilen herkes için erişilmesi mümkün olan bir şeydir.”

“Gerçekleşen şeyler, bir mucize, bir düzenin doğal sonucu değil, Tanrı’nın amacını ifadelendiren, ayrıca doğanın düzenini belirleyen ve düzenleyen bir olaydır; dolayısıyla bir kapris ya da akla aykırı bir şey değildir.”

“Şunu anlamıyorlar ki Büyük Ruh’un kanunları daima var olmuştur ve daima var olacaktır. Siz buluşlarınız aracılığıyla hayatın daha süptil safhalarını saptayabildiğiniz oranda, kanunların ancak sizin dünyanızdaki işleyişini keşfedebiliyorsunuz. Fakat siz herhangi bir şey yaratmış değilsiniz, sadece her zaman için mevcut olanı keşfedebiliyorsunuz.

Yeni bir şeyi yaratmak imkânsızdır. Çünki yaradılışın parçası olan her şey önceden var olmaktır. Büyük Ruh’un kanunları ile çelişebilecek hiçbir şey olamaz, çünki bütün kanunlar zaten vardır, siz onların varlığını bilseniz de, bilmeseniz de.

Büyük Ruh’un yeni bir kanun yaratmaya ihtiyaç yoktur, çünki bütün kanunlar zaten vardır. Evren için gerekli olan her şey şimdi burada vardır, her zaman mevcut olmuştur ve her zaman olacaktır. Büyük Ruh mükemmel olduğundan, varlığın her kademesinde lâzım olanı önceden görmüştür.”

“Hristiyanlık açısından, Kitabı Mukaddes tek ve eşsiz bir vahyin tutanağı olması nedeniyle tek ve eşsizdir.”

“Onların zihinleri ne kadar da karanlık! Batıl inançların simsiyah karanlığına nasıl da gömülmüşler!.. Onları çeviren duvar ne kadar kalın! Kendilerini batıl inançların kalesi arkasına nasıl da hapsetmişler!

Sizin madde dünyanız bir madde dünyası olduğundan bu yana Büyük Ruh’u, O’nun çocuklarına açıklamak için öğretmenler hep gelmiştir. Onlar kendi zamanlarının dili ile konuşmuşlardır. Vahiyler, onların zamanındaki ihtiyaçlara, yaşadıkları ülke, halkın tekâmül ve gelişme kademesine göre ayarlanmıştır. Onların, anlaşılabilecekleri bir tarzda verilmeleri gerekiyordu. O devrin insanlarının yetişemeyecekleri kadar yüksek olmaması gerekirdi.

Fakat tekamül süreci durmaksızın işlemekteydi ve Büyük Ruh’u, O’nun çocukları tekâmül edip olgunlaştıkça, yeni öğretmenler, yeni medyomlar, yeni peygamberler ve yeni ilhamlılar, her birisi kendi gününün ihtiyaçlarına uygun olarak, kendi vizyonları, kendi rüyaları, kendi kehanetleri, mesajları, kendi gerçeği ve öğretisi ile ortaya çıktı.

Vahiyde bir son yoktur. Vahiy bitmez, çünki Büyük Ruh mükemmeldir. Bugünün vahyi de dünün vahyi ile aynı çizgi üzerindedir. Biz Nasıralının öğrettiği gerçekleri inkâr etmiyoruz. Nasıralı da Musa’nın öğrettiklerini inkâr etmedi. Ve yarının dünyasında bizden sonra gelecek olanlar da bizim tarafımızdan bugün öğretilen gerçekleri inkâr etmeyecekler.

Fakat yarının çocukları daha yüksek tekâmül kademesinde bulunacaklarından, onlara açıklanacak hakikatin bugün açıklananlardan daha ileri bir aşamaya olması zorunludur.”

“Hristiyanlık için Mesih birdir ve gerekli aracıdır. Mesih’in Baba ile bağlantısı doğrulandı; bizim Baba’ya ulaşmamız ancak Mesih aracılığı ile olur.”

“Hayır. Büyük Ruh sizin içinizdedir. Siz Büyük Ruhtasınız. Nasıralı, ‘Gökler saltanatı içinizdedir.’ diye öğretmişti. Kendi Hristiyanlık öğretileri hakkında ne kada az şey biliyorlar! Büyük Ruh sizden asla ayrılmamıştır.

Yapacağınız hiçbir şey, hiçbir aşağılık ve kötü suç sizi Büyük Ruh’tan koparıp ayıramaz. Sizi Büyük Ruh’a bağlayan bağ asla tahrip edilemez. Bu sebeple, siz asla kaybolamazsınız.

Eğer Büyük Ruh’a, kendisini sizin hayatınızda ifadelendirebilmesine imkân verirseniz, Büyük Ruh’a doğrudan ulaşabilirsiniz. Her birinizin içinde O’ndan parça vardır ve sizinle Hayatın Büyük Ruh’u arasında duran hiçbir aracıya ihtiyacınız yoktur.

Nasıralının amacı bu değildi. O insanlara, Büyük ruh’un tam olarak ifadelendirilebilmesi için hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmeye gelmişti.

Teoloji madde dünyasının lâneti olmuştur. O, insanlara pranga vuruyor. O, insanın ruhunu tutsak ediyor, hapsediyor. İnsanın özgürlüğe kavuşması için kendisini bütün kısıtlayıcı mezhep ve dogmalardan kopartması ve ruhsal ilhamla gelen, kısıtlayıcı bağlardan kurtulmuş gerçeği bulması gerekir. İnsanın zihni büyük Ruh’un ilhamlarından daha kudretli değildir.”

“Diriliş, insanın ölümsüzlük hakkındaki ümitlerini destekliyor.”

“Öğrenilecek çok şey var! Öğrenilecek çok şey var! Yaşıyorsunuz, çünki içinizde büyük ruh’tan parça var. Madde ancak ruh var olduğu için vardır. Maddenin varlığı ancak ruhun varlığından dolayıdır. Ruh ebedî gerçektir. Ruh, mahvedilemeyen, tahrip edilemeyen, ölümsüz, sonsuz olandır.

Siz mezarın ötesinde, yakılan cesedin ötesinde de yaşayacaksınız, çünki siz ruhsunuz. Madde dünyasında hiçbir şey, ruh âleminden hiçbir şeyi, sizin o tahrip olunmaz ilâhî cevheri, sizin dünyaya girişinizde size verilmiş olan o nimeti yok edemez.

Ruh olduğunuz içindir ki yaşarsınız. Ruh olduğunuz içindir ki mezarın ötesinde yaşamaya devam edersiniz. Ruh olduğunuz içindir ki sonsuza dek yaşamaya devam edeceksiniz. Bunun herhangi bir öğretmen ile hiçbir bağlantısı yoktur. Bu sizin doğuştan sahip olduğunuz bir haktır, nasibinizin bir kısmıdır.

Onlar Büyük Ruhu, İlâhî Mimarı, tüm evreni çok çeşitli ifadeleri içinde ayakta tutan o kudreti sınırlandırmaya kalkışırlar; nereye kadar? Madde dünyasında 33 yıl yaşamış bir varlığa O’nu indirgemeye kadar. Ve O’nun nimetlerini kısıtlamaya kalkarlar. Bir tek mezhebin mensuplarına hasretmeye kadar. Hayır. Onlar ‘DİN’ kelimesinin anlamını utanılacak bir hâle getiriyorlar. Nasıralıya hâlâ gözyaşları döktürdüklerini, onu haça germeye hâlâ devam ettiklerini bir bilseler.

Siz kendinize Hristiyan demekle bu dünyanın tuzu olmuş olmuyorsunuz. Siz bir mezhebe mensup olmakla bu dünyanın tuzu olmuş olmazsınız. Siz benim dünyamda, yeryüzünde taşımış olduğunuz etikete göre hükümlendirilecek değilsiniz. Sizin bir mezhebin şampiyonları olmanız hiçbir şey ifade etmez. Önemli olan tek şey, yeryüzünde iken Büyük Ruh’u ne dereceye kadar ifadelendirmiş bulunduğunuzdur.”

“Hristiyanlıktaki Kefaret doktrininin temelini, Mesih’de insanlarla barışan Tanrı’nın işi tarzında bir kanaat oluşturuyor.”

“Bu eski kefaret öğretisinin bir tekrarı mıdır? Kıskanç ve öfkeli bir tanrının, sevdiği birisinin kurban kanı ile tatmin olduğu anlamını mı taşıyor? Yani Büyük Ruh’un hiddetli bir insandan daha zalim ve daha kalpsiz olduğu mu söylenmek isteniyor? Büyük ruh, çocukları ile barışmak için kan dökülmesini mi istediği ifade ediliyor? Büyük ruh hakkında ve Nasıralının görevi hakkında ne acınacak, ne kadar çaresiz bir anlayıştır bu!

Nasıralının seven bir baba gibi sevgi, merhamet, şefkat dolu olarak tanıtıp öğrettiği Büyük Ruh’u yatıştırmak için kan dökülmesi mi gerekiyor? Siz hepiniz kendi karakterinizi oluşturmak ve kendi ruhunuzun tekâmülünü gerçekleştirmek üzere madde dünyasına girdiniz.

Eğer bencillik yolunu seçerseniz, bedelini ödemek zorundasınız.

Hizmet yolunu seçerseniz, mükafâtınızı karakterinizin gelişmesiyle elde etmiş olursunuz. Bütün bunlar kanunun işleyişi ile belirlenmiştir. Ve büyük öğretmenlerin en büyüğü dahi bu kanunların hükmünü değiştirebilecek güçte değildir.

Üst tarafı korkaklık ve adaletsizlik doktrinidir. Eğer hata yaptınız ise mert olun ve bedelini ödeyin! Sorumluluklarınızı bir başkasının sırtına yüklemeye kalkmayın. Bizim dünyamızda bir aziz ve fedakâr bir kişi bencil bir insandan daha yüksek mertebeye erişmiştir, çünki onun ruhu çok daha fazla gelişmiştir. Başka nasıl olabilirdi ki? Bir insan bencilce yaşayıp da sizin ölüm dediğiniz şeyden sonra, bütün hayatını hizmete adamış bir kişi ile aynı kademeye ulaşabilir miydi? Büyük Ruh ile ve O’nun mükemmel adaleti ile siz böyle mi alay etmeye kalkarsınız?

Elbette ki hayır. Hayat, sizin yaptığınızdır. Mevkiiniz, işiniz, yüksek ya da alçak ana-babadan doğmuş olmanız, unvan ve rütbeniz, renginiz, ırkınız, milletiniz ne olursa olsun, hepinizin hizmet imkânınız var. Eğer onları ihmal ederseniz, bedelini ödersiniz ve buna kimse müdahale edemez.

Nasıralının sözleri ile bitireyim:

İnsan ne ekerse onu biçer.”

Share

Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.

Copyright © Dünya Ana